Ben Kaan, namı diğer ‘pala’. Komik geldi değil mi? Ben de böyle seslendiklerinde hep gülerdim. Çünkü öyle olmak zorundaydı. Böyle seslendiklerinde gülmezsem daha da ileri giderlerdi ‘kaplan, palakaan, kaploş’ ve daha bir sürü. Hepsi sınıfın sözde ‘ağır abileri’ tarafından seçilmiş sözlerdi. Henüz onlar gibi traş olamadığım, bıyıklarımın onların erkek olarak adlandıracağı düzeyde olmadığı için taktıkları isimler… Her duymamda kafamın içinde kahkaha sesleriyle karışmış ‘kaplan,pala, lan pala’ sesleri ve sıkılmış yumruğumla, boğazımda acıyla gülümseyen ben…
Boyum 1.60 falandı, arkadaşlarımın 1.70’lerin altına düşmediği zamanlar. Yanımdan geçerken saçıma uzanıp köpek sever gibi okşayan elleriyle alttan gülümseyerek alay eden arkadaşlarım. Yıllarca hepsiyle arkadaşlık yaptım. Yıllarca hiçbir şey demeden sadece gülmeyi tercih ettim. Biter diye düşündüm. Bir gün benim de boyum uzar, bir gün beni olduğum gibi kabul ederler sandım. Olmadı. Her gören ya boyumla alay etti, ya olmayan bıyıklarımla, sakallarımla. Uzun bir süre sorun da olmadı aslında. Bütün iğrenç hisleri yaşamamı başlatan şey bir fotoğraf oldu.
Bir gün ağır abimiz(!) sınıfa girdi. Öyle bir neşeyle girdi ki içeri müjdeli bir haber verecek diye hepimiz kulak kesildik. Sınıfın ortasına geçip ‘şuna bakın lan çok iyi değil mi hığağağa’ diye telefonu çevirdi. Ekranda kız saçıyla shoplanmış fotoğrafım vardı. O an yok olmak istedim. Yerin dibine girseydim de kimse görmeseydi. Ben yok olmak istedikçe yanaklarım ve kulaklarım kıpkırmızı oldu. Onlardan da nefret ettim. Devekuşu olup toprağın altına soksam kafamı bundan daha iyiydi. Yumruğumu sıkıp çıktım sınıftan.
Okuldan çıktığımda eve gidene kadar kafamda bir sürü senaryo oluşturdum. Önce bütün herkesi yok etme hikayeleri yazdım zihnimde. Sonra imkansız gelince ben yok olmak istedim. Bu daha kolay geldi. Bir yandan bunları düşünüyor bir yandan boğazımı sıkıyordum ağlamamak için. Kararımı vermiştim, bugün bu olay son bulacaktı artık. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Zihnim bunlarla meşgulken kendimi evin önünde buldum. Ne de çabuk geçmişti zaman. Tam anahtarı takarken annem kapıyı açtı. Annemi görünce kafamda aynı yanma hissiyle sinirlenip odama geçtim. Tam kararımı vermişken niye çıkmıştı ki karşıma? Bütün gece düşündüm, ağladım. Bir aralık uyuya kalmışım, annem gelip üstümü örtmüş. Sabah sinirle örtüyü fırlatıp çıktım evden. Okula gitmedim. Sahilde oturdum. Çabalayacaktım annem için.
Bu olaydan sonra aylarca spora gittim, vücut çalıştım, basketbol oynadım, özel diyetler, bi ton şey… Zamanla daha da iyi hissediyordum kendimi. Sınıftakilerin alayları devam ediyordu ama eskisi kadar değildi. Özellikle ara tatilden sonra döndüğümüzde bendeki değişimle birlikte iyice azalmıştı. Ancak hala lakaplarımdan kurtulamamıştım. Bu şekilde aylar geçti. Dönem sonuna doğru bir gün spor çıkışı okuldan bir hocamla karşılaştık. ‘Gel seninle bir çay içelim erkek erkeğe ‘ dedi. İlk defa birisi beni erkek diye çağırmıştı. İlk defa birisi beni adam yerine koymuştu. Yıllar sonra, kafeden çıkarken omuzlarımı gererek yürüdüğümü hatırladıkça hala yüzümde bir tebessüm oluşur.