28 yaşındayım. İç mimarım ve iyi bir işim var. Dışarıdan bakıldığında her şeyin yolunda gittiği bir evliliğim vardı.
Kendimi bildim bileli bir şeyleri başarmayı severdim. Başka insanlar için kendini mutlu etmek; gezmek, evlenmek, anne olmak, iyi görünen bir okul ya da para, karlı bir iş olabilir, ben ise yaptığım her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmeyi seven ve tatmin olduğum bir iş çıkartmaktan mutlu olan biriydim. Bu her zaman için böyleydi. Varmak istediğim noktaya ulaşmak için birçok şeyi geri plana atacak kadar, aklım hep çalıştığım, uğraştığım işimdeydi. Gündelik hayatı da bu ritimde geçirmeyi severdim. Bu durum, ilişkilerimi de biraz etkiliyordu. Özellikle işyerinde, birlikte çalıştığım insanlarla olan ilişkim hep bir sebebe, ulaşılması gerek bir hedefe yönelikmiş gibi hissediyordum. Sanki ilişkilerimde doğallık yoktu ve bu ilişkiler beni çok boğuyor, kendimi rahatsız ve ilişki kurarken gergin hissediyordum. En rahat olduğum ve beni mutlu eden şeyler hedeflerim, performansım, bir şeyler başarmış ve bir hedefi daha yerine getirmiş olmaktı.
Kocamla tanışmam ve evlenmeye karar vermemin en büyük nedenlerinden biri buydu. Rahatlatıcı, her şeyi kafasına takmayan, çözüm odaklı, affedici, sorun görmeyen biriydi. Ben ise; okul hayatımda, işimde, ilişkilerimde “en iyi şekilde gitmesi için ne yapmalıyım?” sorusuyla yaşayan, onun tam tersi bir noktadaydım. Yoğun zihinsel ve duygusal performans göstermekten yorulduğum bir zamanda karşıma çıkmıştı. Bu yüzden bana çok iyi gelmişti. Anlamıştım, bana benzeyen biri bana iyi gelmezdi.
Evliliğimizin ilerleyen zamanlarında ona yakın hissetmemi sağlayan tavrı, bakış açısı, gözüme batmaya başlamıştı. Çatışmadan korkan, sorundan kaçmaya meyilli bir olduğunu düşünmeye başlamıştım. Kendimle ve iş hayatımla ilgili konuşurken, her şeyi çok büyüttüğümü, sorunlardan beslenen bir yanım olduğunu söylüyordu. ‘’Bu da sorun mu?, önemli değil, geçer’’ tavrıyla karşılaşmam zaman içinde duygu ve düşüncelerimin görülmediği, anlaşılmadığım hissini vermeye başlamıştı.
Kendisiyle ilgili düşüncelerimi söylediğimde, tartışmadan kaçması, her olaya pozitif taraftan bakması benim için sorun oluyordu. Bana, benim karamsar davrandığımı, hissettiğim gibi bir gerçekliğin olmadığını söylüyordu. Belki beni rahatlatmaya çalışıyordu ama aslında hislerimi basit gördüğünü söylemek ile aynı şeydi bu.
Duygu alışverişi yapamadığım ve görülmediğimi düşündüğüm bu ilişki beni boğmaya başlamıştı. İç dünyamda yalnızdım ve kendimi devamlı sorun çıkaran biri olarak hissediyordum. Arkadaşlarım ve ailem de, çok iş odaklı olduğumu, mükemmeliyetçi tavrımın sorun olduğunu ve bu durumun beni strese sokup yanlış hissetmeme neden olduğunu söylüyorlardı. Arkadaşlarımın bazıları eşlerinin kıskanç, kendilerini dinlemeyen, desteklemeyen tavırlarından dert yanarken, onların yanında ben mutlu olması gereken bir evliliğe sahiptim ve bu ilişkide nankörü oynuyordum. Kendimi nankör, sorunlu, hep şikayet eden biri olarak hissediyordum.
Kocam soğuk, itici geliyordu, birbirimize çok uzaktık sanki. İlişkimizde bir sorun olduğunu düşünerek devam edemiyordum. Ona her baktığımda bana hissettirdiği şey buydu. Evleneli bir buçuk seneyi geçmişti ve bebek sorusu, gerek arkadaş çevresi gerek aile tarafından daha fazla sorulmaya başlanmıştı. Zaten yeterince yüküm varken anne olmaya, bir çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya hiç hazır hissetmiyordum. İçten içe istemiyordum belki de. Fakat kocam, çocuk konusunda çok hevesliydi. Hâlbuki bütün sorumluluklar daha çok benim üzerimdeydi ve bu kırılganlığımı anlamayacak biriyle bu riske girmek istemiyordum. Yine bir gün bu konu açıldığında mutsuz olduğumu ve ayrılmak istediğimi söyledim. Yalvardı, zor vakitler geçirdiğimi belki de evliliğe alışamadığımı ve zamana ihtiyacımız olduğunu söyleyip beni ikna etmeye çalıştı. Bu hali onu gözümde iyice küçültmüştü, ona acıyordum. Ama sanırım daha çok benim gibi biriyle bunu yaşamak zorunda olduğu için, vicdan azabı ile karışık bir acımaydı bu. Onun mutsuzluğunun sebebi de ben olmuştum.
Hiçbir şey zevk vermemeye başlamıştı, artık işimden bile zevk alamıyor ve işleri boşluyordum. Görünürde bir sorun bile yoktu. İntihar etmeyi düşünüyordum. Sonsuza kadar devam edecekmiş gibi olan bu hislerden hiç kurtulamayacaksam, bir şeyler başarmanın ne anlamı vardı ki? Nasıl olsa içimde değişen hiçbir şey olmayacaktı. Peki sonra ne olurdu? Beni bulanlar ne düşünürdü? ‘Yeni evliydi, iyi bir işi vardı, ne sorunu vardı acaba, çocuğu olmadığı için mi? Ölümüm sonrasında bile başkaları hakkımda ne der diye düşünüyordum. Bu haldeyken bile bir şeyleri kontrol edip, yönetmekten vazgeçemiyordum.
Artık günü geçirmek için yaşıyordum. İşlerim birikmişti ve ortağım sıkıştırıyordu, çok ısrarcı bir müşterinin iş yapmak istediğini söyledi. Bir süre bu işle meşgul oldum.
O günü hiç unutmuyorum, kendi dünyamı bırakmaya hazır olduğum o günlerde, belki çok uzun zamandır fark etmediğim kadar bir insanın yüzüne, çizgilerine, duygularına odaklanmıştım. Müşterimin, yüzündeki her bir çizgisi, mimikleri, hayatın gereksiz yüklerini bırakmanın verdiği boş vermişlik ve neşeli tavrı beni çok etkilemişti. İş görüşmemiz boyunca beni süzmüş, itiraf etmek gerekirse o ruh halinde iken bile beni germeyi başarmıştı. Görüşmemizin sonunda, beni gözlemlediğini ve kendisine çok benzettiğini söyledi.
Çalışkan bir kadındı, ince eleyip sık dokumuştu. Toplantı sonrasında kendisiyle 2 saat sohbet ettik. ‘’Hayatın getirdiği duygulara kendini kapatmak, güneş olduğu halde evinin perdelerini sıkı sıkıya kapatan kişinin durumuna’’ benzer demişti. Bana benzeyen o yaşlı kadının neşeli halinin arkasında, ona değer veren insanlara yaptığı şeylerden pişman olan biri vardı. Birilerinin kendisine sunduğu dikkati, özeni ve değeri çok geç fark etmiş ve beni de o geri dönülmez pişmanlık veren bir uykuya dalmaktan uyandırmak istemişti. Ben bu kısa iş görüşmesini bir işaret olarak okumuştum.
Hayatımda başkalarının da yerinin olduğunu ve kararlarımdan onların da etkileneceğini fark etmiştim. Her şey düzelmese de kendime iyi davranırsam birlikte iyi olabileceğimize inanmaya o gün karar vermiştim. Hayat bize her gün hiç usanmadan işaretler gönderir. Kendi hikâyemizden başımızı kaldırıp, onlara da bakabilirsek, yeni bir hikayeye başlayacak cesareti, şefkati göreceğimize inanıyorum.Benim tercihim böyle oldu, umarım ben de hikayemden haberdar olan birilerine dokunabilirim. Belki senin de buna ihtiyacın vardır, denemeden bilemezsin.