Merhabalar
Ben Büşra, atanamamış bir Tarih öğretmeniyim.
Biliyorum ki benim yaşadığım şeylerin çok benzerlerini belki de daha zorlarını yaşayan çokça kıymetli meslektaşım var. Onlar için, en çok da kendim için bir şeyler karalamak istedim. Umarım okursunuz ve paylaştığımız o zorluklar gibi bana nefes aldıran şeyleri de paylaşabilir ve ruhumuza nefes aldırabiliriz.
Lafı uzatmak istemiyorum ama lise zamanlarına dönmek durumundayım anlatmak için. Okumak yazmak oldum olası hayatımın içinde oldu, tek sırdaşımdı kitaplarım, belki zamanla bu yüzden de daha çok sarıldım onlara. Maalesef matematik yapamayan bir öğrenciye başarılı denmiyor bu ülkede o yüzden ben de her zaman başarısız sayılan öğrenciler arasındaydım.
Ama bugün bir kere daha anladım ki herkes aynı değildi, etrafına umut saçan Tahsin hocam vardı benim. Hiç unutmam o tatlı ses tonunu. 11. sınıfta gelen yeni Tarih öğretmenimizdi, onun sayesinde Tarih öğretmeni olmayı bu kadar çok istemiştim. Öyle çok emeği var ki üzerimde Allah razı olsun kendisinden. Babamdan görmediğim şefkati, ilgiyi, merhameti sadece bana değil tüm sınıfa yansıtırdı, Tahsin Hocam sadece benim için değil tüm sınıf için çok kıymetliydi, hepimizin okuldaki babası gibiydi. Bir gün öğle arasında sınıfta tek başıma oturuyordum. Tahsin hoca da bizim katta nöbetçiymiş. Sınıfları dolaşırken girdi sınıfa ve arkadaşlarımla konuştuktan sonra yanıma geldi. Hiç unutmam “pek bir sakinsin güzel kızım” dedi babamdan duymadığım güzel kızım sözlerini duymak beni o kadar etkilemişti ki kafamı sıraya dayayıp ağlamaya başladığımı hatırlıyorum. İnsan olayları unutsa da yaşadığı duyguyu hatırlıyor. Yine ailevi sıkıntıların olduğu bir zamandı ve babamdan duymadığım şefkatli sözleri Tahsin hocamdan duymuştum. Adamcağız ne şaşırmıştı o an, şaşkınlıkla anlayamadan teselli etmeye başlamıştı. Ağlamam utancımdan kısa sürmüştü ama radarına girmiştim bir kere, bir sonraki teneffüs yanına çağırmıştı. Babacan bir tavırla “Konuşmak zorsa yaz kızım eğer yazdıklarını paylaşmak istersen öğretmenin burada” demişti. Arkalı önlü 2 sayfa yazı yazmıştım. Neler yazdığımı hatırlamasam da çok iyi geldiğine eminim. Yazdığım mektubu vermeye çekindiğimi hatırlıyorum, bir iki gün çantamda götürüp getirmiştim. Fırsatını bulduğum anda gizlice kitabının arasına koyuvermiştim… Daha böyle onlarca güzel anım var Tahsin hocamla. O günler de geçti, sınav maratonu başladı. Geldi geliyor derken sınava girdik ve bitti. Puanım yüksek olmasına rağmen inatla tarih öğretmenliği yapmıştım tüm tercihlerimde. Şükürler olsun ilgisiz ailem bu konuda bir sorun çıkarmamıştı. Üniversite heyecanı, aileden uzaklaşınca sorunların da son bulacağı hayaliyle beraber geldi. Küçük ilçeden İstanbul’a gelmek ve oraya alışmak hem maddi hem de manevi olarak beni çok zorlamıştı. Yine de yılmadım, çalıştım çabaladım, bir şekilde okudum ve çok mutluydum. Üretiyor olmanın keyfini yaşadım fazlasıyla. Bu yüzden okulu bitirip eve gelmek hayatımı alt üst etmişti. Tekrardan küçük yere alışmak İstanbul’a alışmaktan daha zordu. Bir de aile evinde olmak biraz daha zorluyordu beni. Üstüne girip girip başaramadığım KPSS laneti… Hayatımın enerjisini gitgide aldı benden. Bir sınavda kaydırma yaptım heyecandan, bir sınavda alımlar çok düşüktü derken 3.girişimde yine heyecandan hiçbir şey yapamamıştım. 3 senedir emeklerim aptalca heyecanım yüzünden boşa gidiyordu. Zihnim adeta boşalıyordu sınav esnasında. İlk kez gerçekten o zaman -o sınav çıkışı- ölmek istedim. Yok olmak istedim… Yakın arkadaşlarımın hepsi atanmış ya da evlenmişken yani bir şekilde hayata başlamışken ben hala yerimde sayıyordum aptal gibi. Ölme fikri en çok sınav günü ve sonuçların açıklanacağı haftalar aklıma geliyordu… Sürekli ilk sorusu “Atanamadın mı sen hala?” diyen o insanlar… Her birini bir kaşık suda boğmamak için direniyorum resmen. Ha bir de evlenmemiş olmam da gündemde tabii. En son büyük bir tartışma oldu ve o zamandan beri bana soramaz oldular ama eminim ki hala konuşuyorlardır. Onların dilinde olmak, benim kendimden daha çok nefret etmeme neden oluyordu. Günler bunlarla uğraşırken hızlıca geçip gitti. 4.kez sınava girdim ve yine hüsran…
Kendime gelmem çok zordu gerçekten bu sefer. Yok olmalıydım, olması gereken gerçekten buydu, buna inanıyordum… Gözümü açtığımda sabah 5 civarıydı. Hastane odasında elimi tutup uyuyakalan annemi gördüm. Onu görünce ağlamaya başladım, çözüm olacağını düşündüğüm şey sadece sorunları arttırmıştı. Pişmanlığın, utancın getirdiği yükler omzumdaki yükü daha da arttırmıştı. Annem ağlamamı hissetmiş olacak ki, uyandı. Hiçbir şey diyemedi sadece elimi sıkıca tuttu… Özür dileyebildim sadece.
İnsan o noktaya geldikten sonra ölümün çözüm olmadığını anlıyor. O noktaya gelmeden önce bunu fark etmeyi çok isterdim…Psikolojik destek almaya başladım olaydan sonra. Hayatımın üzerine daha gerçekçi düşünmeye başladım… Ders çalışmak için eve kapanmayı bıraktım ve başka meşguliyetler edindim. Uzun zamandır yapmayı bıraktığım ama daha önceden zevk aldığım şeyleri yapmaya yeniden başladım.
Gelelim beni bunları yazmaya getiren noktaya. Bu sene ücretli öğretmenliğe başladım. Tam da lisede yaşadığım gibi bir olay yaşadım. Öğle arasında nöbette girdiğim bir sınıfta tek başına oturan bir öğrenci gördüm. Yanına gidip halini sorduğum gibi ağlamaya başlaması beynimde anlık bir şimşek çakıp Tahsin Hocamla yaşadığım o ana götürdü beni. Yaşadığım şaşkınlıkla öğrenciyi teselli etmeye giriştim. Tıpkı Tahsin hocamın beni teselli etmesi gibi… Bir kere daha kendimi düşündüm. 17 yaşındaki Büşrayı, Tahsin Hocamı… Olayı bir kere daha yaşadım diyebilirim. Tahsin hocayı hatırladı tavrını, duruşunu, ses tonunu… Seslenişi yankılandı sanki kulaklarımda. Daha sonra Tahsin Hocamın bana verdiği mektubu hatırladım. İçeriğinden çok okuduğum zaman canlandı gözümde, okuyup ağladığım o zamanlar. Bunları düşünürken zil çaldı hemen o öğrencinin yanına gittim. Tahsin hocamın yaptığı gibi yapmalıydım. Ben de bir öğrencime bugün “Konuşmak bazen zor olabilir, istersen yazmayı dene. Eğer paylaşmak istersen ben buradayım” dedim. Yıllar önce bu cümlelerin muhatabı olan ben, bugün bu cümleleri kuran kişiydim…
Bu duyguyu kelimelerle anlatabilmek mümkün değil sanıyorum.
İyi ki… İyi ki yaşıyorum ve bu cümleyi kurabildim.
Kelimelerin düşündüğümüzden daha fazla bir iyileştirici etkisi var, ben buna inanıyorum. Yazılan her kelimelerin sizler için de iyileştirici olmasını umuyorum.
Kalbi sevgilerimle…